Give me thy hand
Through Alexandria make a jolly march;
Bear our hack’d targets like the men that owe them:
Had our great palace the capacity
To camp this host, we all would sup together.
And drink carouses to the next day’s fate,
Which promises royal peril. Trumpeters,
With brazen din blast you the city’s ears,
Make mingle with our rattling tambourines,
That heaven and earth may stirke their sounds together,
Applauding our approach.
Antony and Cleopatra, W. Shakespeare, Act IV, Scene 8
Geçen gün Mısır Gezimizin Kahire bölümünü yayınlamıştık; bugün gezinin
ikinci ayağı olan İskenderiyye kısmından bahsedeceğiz:
İskenderiyye Kütüphanesi
1987 yılında UNESCO antik çağdaki kütüphaneye yaraşır bir kütüphane oluşturmak için yola çıkar, yeni bina Norveç ve Avusturyalı mimarlarca tasarlanır ve 1998 yılında açılır.
150 milyon dolara mal olan binada, her dilden 500 bin kitap mevcut.
Akustik o şekilde ayarlanmış ki, içi üçgenlerlerden oluşan binada ses uzaklara gidemiyor, bu nedenle kütüphane içinde konuşan kişilerin sesi biraz uzaktan duyulmuyor.
Kavalalı’nın Mısır’da kurduğu ilk matbanın makinelerinden biri yeni kütüphanede sergileniyor.
Yeni kütüphanede, elde kalmış tek papirüsten Napoleon’un bastırdığı kitaplara kadar Mısır’ın kültürel tarihi ile ilgili bir çok obje sergileniyor.
Montaza Sarayı ve Bahçesi
Mısır hidivi II. Abbas’ın emriyle yapılan sarayda Kral Faruk da kalmış.
Montaza Sarayı’nda, grubumuza, Sudan kökenli olan ama Mısırlıların hem soğuk hem de sıcak olarak içtikleri “karkade” ikram edildi.
Kaitbay Kalesi
Kaitbay Kalesi önünde mısırlı bir kız çocuğu ile fusha konuşarak anlaşmaya çalıştık ve tabii anlaşamadık. Meğer çocuk bize siz çinli misiniz diye soruyormuş. Çinli olduğumuzu nereden çıkardığını sorunca “ingilizce konuştuğunuz için sizi çinli sandım” cevabını aldık.
Ehramları, papürüsleri, ezan sesleri, Ümmü Gülsümleri ile bambaşka bir alemdeki gezimiz bir rüya gibi sona erdi; “Bir hayal alemi peyda oldu / Göçtüler hep o hayal alemine”