“Ve la galibe illallah: Andolsun ki Allah’tan başka galip yoktur.”

Oh Arabs! Look closely at the historical reality if you want to see the acting-out of a false ‘aqida. Who was the ennemy of the Khalif of all Muslims? It was the kuffar. Who raised their hands against Sultan Abdulhamid II Khan? The Young Turks, spawned in the secular clubs and masonic lodges of Salonika …

When the anti-Islamic forces were finished their satanic work, the Muslims were broken into pathetic mini-states ruled by dictators, some servile, some psychotic. All the wealth and resources of the Muslim lands which once were distrubuted to its people though the Islamic awqaf system were simply channelled out of the kafir lands, assuring their absolute hegemony over the lands of Islam.

Şeyh Abdulkadir Es-sufî, Letter to an Arab Muslim, p: 17 & 19

Endülüs Gezimizin 2. ayağında İspanya’nın Atlantik Okyanusu’na açılan kapısı İşbiliyye’yi, Endülüs Emevîleri’nin kültür başkenti olan Kurtuba’yı ve bugünkü başkent Madrid’i gezdik.

Sadece İslâm’ın değil tüm dünyanın en büyük medeniyetlerinden olan Endülüs Medeniyeti’nin izlerini aradık.

Fakat Reconquista‘dan geriye sadece :

 Alhambra Sarayı

 Katedrale çevrilmiş olan İşbiliyye Camii’nin, bugün çan kulesi olarak kullanılan minaresi (Hiralda)

 Zamanında 100 bin kişi alan Kurtuba Camii (ki tam ortasına bir şapel yapılmış)

kalmış. Yani sadece mimarî 3 eser; onların da 2sinin parçası! 

İspanya gezi haberimizin 1. bölümünde yayınladığımız 45 şehir ve bölgede faaliyet gösteren 400 ün üzerindeki dernek ve mescidin tamamının “yeni” oldukları unutulmamalıdır.711 yılından Reconquista‘nın tamamlandığı 2 Ocak 1492 yılına kadar 781 yıllık dönemde milyonlarca müslümanın Endülüs‘te yaşamış olduğu göz önünde tutulduğunda, binlerce cami, medrese, hamam vs nin ne olduğu sorusu bir yana, 

Bütün arkadaşlarımızı, arkalarından bir fatiha bile okuyacak akrabaları kalmayan endülüs müslümanlarına birer fatiha okumaya davet ediyoruz. 

Not : Klasik olarak “Endülüs” tabiri, müslümanların fethetmiş olduğu tüm İber yarımadası ve Pyrenee ötesini (Poitiers, Narbona vs) kapsayacak şekilde, bu bölgede “Dar’ül İslâm” olmuş tüm alanı kapsayacak şekilde kullanılmıştır. __________________________

İŞBİLİYYE

İşbiliyye (Sevilla) şehri Guadel Qivir nehri (arapçası Vadi El Kebir, yani Büyük Vadi) ile İspanya’nın Atlantik Okyanusu’na açılan kapısı, zaten Christoph Colomb da Amerika yolculuğun için bu şehirden hareket etmiş, Amerika’dan gelen altınlar nehrin kenarında inşa edilen kulede saklanmış.

İşbiliyye Mescidi

İşbiliyye’de ilk ziyaret ettiğimiz İşbiliyye Mescidi ve müslüman ispanyolllar oldu. Tıpkı Gırnata’da olduğu gibi bu mescid de yeni kurulmuş.


İşbiliyye Mescidi önünde

İspanyol müslümanları Gırnata’dan sonra en yoğun olarak İşbiliyye’de yaşıyorlar; biz de İstanbul’u defalarca ziyaret etmiş olan Halid Nieto ve diğer cemaat üyeleri ile İşbiliyye’de tekrar buluştuk.


İşbiliyye Mescidi’nde Halid Nieto ile çay sohbeti

İşbiliyye Şehir Turu

Cristoph Colomb’un keşif yolculuklarına başladığı şehir olan Sevilla’da bu yolculuğu anlatan Colomb anıtı

1929 yılında gerçekleştirilen fuarda İspanya’nın temsili için yarım daire şeklinde, tiyatro benzeri bir tarzda Gonzales Anibal tarafından yapılan Plaza España

 

1929 Ibero-American fuarında İspanya’nın temsil edildiği, Arap mimarisinin İspanya mimarisinde yeniden yorumlanması olarak kabul edilen binasıyla Plaza de España


Çinilerle süslenmiş köprü korkulukları ve binanın içindeki ayrıntılarda İslam sanatının tezahürlerini görüyoruz.


Yahudi mahallesi girişinde eski Sevilla evlerinden.

Hiralda /La Giralda 

12. yüzyılda Muvahhidlerin inşa etmiş oldukları eski İşbiliyye Camii’nin minaresi “çan kulesi” ne çevrilmiş; bize de, 3.gezimizde, 3. kez bu eski minarede ezan okumak nasip oldu.


1248’den itibaren Seville katedrali olarak kullanılan İşbiliyye Camii, 1365’deki depremde Hiralda isimli minaresi dışında tamamen yıkılınca yeni bir katedral inşa edilmiş. 


Katedral ve yanıbaşında Hiralda


Hiralda’dan İşbiliyye’nin görünüşü


Katedrali ve 1/3lük üst kısmı çan kulesi olarak düzenlenmiş minareyi gördükten sonra çıkış yaptığımız bu kapı ise minarenin dışında Muvahhidler döneminden, yani camiiden kalan tek bölüm. 

Alcazar de Seville

Muvahhid hanedanlığı döneminden kalan sarayın kalıntıları üzerine Alfonso X ve Pedro Idönemlerinde Müslüman işçiler çalıştırılarak yapılmış ve ismi Arapça el-kasr’dan gelen Real Alcazar de Seville uzun süre kraliyet sarayı olarak kullanılmış.


Alcazar de Seville’nin giriş kapısında


Alcazar’ın Gotik saray olarak adlandırılan bölümünde Charles V’in Tunus savaşını betimleyen duvar halılarının asılı olduğu büyük salonda


İslam sanatının yansımaları olan kufî süsleme ve çini örnekleri, Alcazar’ın küçük Elhamra olarak da anılmasını anlamlandırıyor


Alcazar’ın göz alıcı bahçelerinden Jardin del Estanque

Sol tarafta görünen, Muvahhidler döneminden kalan duvarın üzerine yapılmış olan galeride yürürken (Galeria del Grutesco) bahçelerin ihtişamını yukarıdan seyretmek mümkün

Otelimiz


Halid Nieto ve oğlu Lokman otelimizde bizlerle sohbette

___________________________
KURTUBA

Endülüs’ün kültür başkenti olan Kurtuba’da, Emevîler döneminde 4 bine yakın mescid/cami varken, bugün bunlardan hiç bir iz kalmamış durumda; yalnızca Ulu Cami/ Cami’ül Azâm isimleri ile anılan 100 bin kişilik Kurtuba Camii, o da tam merkezine yapılmış şapel (küçük kilise) ile duruyor.


Quadalkivir (Vadi el-Kebir) nehri üzerindeki eski roma köprüsünü geçince karşınıza çıkan şehir kapısı; Puerta del Puente ve beraberinde rahmetle şehre giren grubumuz…


Torre de Callahora’dan camii ve eski roma köprüsü (yeni restore edilmiş)

Kurtuba Camii

Kurtuba Camii’nin inşasına , Endülüs Emevi Sultanı I.Abdurrahman’ın talimatıyla 785 yılında başlanmış; 24 bin metrekarelik alana kurulu.

Döneminde, endülüslüler arasında Kurtuba Camii’nin ayrı bir önemi ve yeri varmış; ülkenin en büyük camii olması nedeniyle Cami’ül Azâm diye anılırmış.


Kurtuba Camii’nin zamanında her biri açık olan dış kapılarından biri.


785 yılında inşasına başlanılan Kurtuba Camii değişik dönemlerde yapılan ilavelerle 100 bin kişilik bir cami olmuş.


Kurtuba Camii’nin mihrabı


Cami’nin tam ortasına Reconquista sonrası inşa edilen şapel!

Selma Nuredin Hanımefendi

BURA Başkan yardımcısı Saliha Demirer, Roger Garaudy’nin eşi Selma Nuredin Hanımefendi‘yi ziyaret etti.

Kurtuba’da arap/islâm stili bir evde hayatını sürdüren Selma Nuredin Hanımefendi, bilindiği gibi, Roger Garaudy‘nin İslâmı seçmesine vesile olmuştu. 

Garaudy‘nin 70’li yıllardaki araştırmaları İslâmiyeti tanımasına sebep olmuşken, Cenevre’deki bir konferansta filistinli gazeteci Selma Nuredin‘nin kendisine hayli ilginç sorular yöneltmesiGaraudy‘nin hidayetine vesile olmuştu.

Roger Garaudy 1981 yılında Cenevre İslâm Cemiyeti’nde müslümanlığını ilân ettikten sonraSelma Nuredin Hanımefendi ile evlenmişti.


İspanyol bir müslüman hanım, Saliha Demirer ve Selma Nureddin

Prof. Dr. Suat Yıldırım‘ın kaleminden Roger Garaudy‘nin İslâm’a girişi ve Selma Nuredin Hanımefendi‘nin rolü için bakınız :_________________________

__________________________
MADRİD

İspanya Krallığı’nın başkenti Madrid’te bir şehir turu yaptık, tarihî ve turistik yerleri gördük.


Grubumuz, Don Quixote, atı Rosinante ve uşağı Sancho Panza heykellerinin önünde


Puerta de Alaca Şehrin granitten yapılmış eski kapısı


Mudahar sanatı ile inşa edilen Madrid Arenası


1875 yılında inşa edilen Palacio de Lineras (Lineras Sarayı) ve Jose Hermolissa ile Ventura Rriguez’in 18. yüzyıl sonunda tasarladıkları, Madrid’in sembollerinden biri olan Fuente de Cibeles (Kbele çeşmesi)


Kraliyet sarayı önünde


Madrid’in ilk akla gelen meydanı Plaza Mayor (her ne kadar kahve içmeye fırsat bulamasak da cafeleriyle ünlü)


Plaza de Cibeles’ye uzaktan bakış (Kbele Meydanı)

28 Nisan 711 Salı (6 Recep 92)

Kuzey Afrika Valisi Musa bin Nusayr İspanya’nın fethine dair görüşlerini, öncelikle Şam’daki Halife Velid bin Abdülmelik (705-715)’e arzetti, daha sonra 710 senesi Temmuz ayındaTarif bin Malik komutasında 400 kişilik bir birliği Güney İspanya’ya yolladı. 

Bu keşif birliğinin getirdiği müsbet haberler üzerine, Musa bin Nusayr, bu kez 7 000 kişilik orduyu Tarık bin Ziyad‘ın komutasında, 5 Receb Pazartesi 92 Hicrî/27 Nisan 711 Milâdî İspanya’ya gönderdi. Cebel-i Târık‘ı karagâh edinen İslâm Ordusu, batıya doğru hareketleCeziret’ül Hadrâ (Algeciras)’ı kontrol altına aldı. Vizigot Kralı Rodrigo, İslam Ordusu’nun üzerine küçük savunma birlikleri gönderdi; müslümanlar bu orduları teker teker yenerek Şezûne (Sidonia) şehrine ulaştılar.

Bu gelişme üzerine Kral Rodrigo, İslam Ordusu’nun üzerine bazı rivayetlerede 40 bin, bazılarında 100 bin kişilik (ama her halukârda İslam Ordusu’nun en az 4 katı) bir ordu ileŞezûne‘ye hareket etti.

İki ordu Vâdî Lekke’de (Guadalate) karşı karşıya geldi. Tarık bin Ziyad, bu noktada meşhur hutbesini okudu : 

Ey insanlar! Kaçılacak yer neresidir? Arkanızda deniz, önünüzde düşman. Sizin için sabır ve doğruluktan başka çare yok.

Ben sizi kendi nefsimin selamette olduğu bir meseleye karşı ikaz etmedim. Bilâkis işte önce kendim başlıyorum… Biliniz ki sizi çağırdığım şeye ilk uyan benim. 

Bu savaşta müslümanlar kendilerinden en az 4 kat kalabalık Vizigot Ordusu’nu imha ettiler. Zafer sonrası Tarık bin Ziyad, Vizigotlar’ın bir daha toparlanmasına fırsat vermemek için, ordusunu üçe ayırdı; bir kol Kurtuba, bir kol İlbire, ve Tarık bin Ziyad‘ın başında olduğu bir kol da Vizigotların başşehri Tuleytula (Toledo)’yı aldı. Öte yandan Kuzey Afrika Valisi Musa bin Nusayr da 18 bin kişilik ordu ile diğer bir hattan ilerliyerek Karmûna (Carmonia),İşbiliyye (Sevilla) ve Mâride (Merida) şehirlerini fethetti.

Her iki komutan 713/714 kışını Tuleytula‘da geçirdikten sonra Kuzey İspanya’nın fethini başlatarak 714 senesinde Pyrene Dağları‘nı aştılar.

Halife’nin Musa bin Nusayr‘ı Şam‘a çağırması üzerine Musa yerine oğlu Abdülaziz‘i bıraktı; böylece 756 yılında bağımsız Endülüs Devleti haline gelene kadar Endülüs’te “Valiler Dönemi” olarak adlandırılan dönem başlamış oldu.

Prof. Dr. Mehmet Özdemir‘in, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları tarafından basılan 3 ciltlik “Endülüs Müslümanları” isimli kitaplarından Endülüs Tarihi daha detaylı öğrenilebilir.

Prof. Dr. Mehmet Özdemir kitabının önsözünde şöyle diyor :

Şurası muhakkak ki Anadolu üzerinde yaşayan bizlerin, Endülüs tarihinden çıkarabileceğimiz bir çok ders bulunmaktadır.

En basitinden şunu hatırlatalım ki, bugün Kıbrıs, Batı Trakya, Bosna-Hersek ve Karabağ‘da verilen kimlik ve varlık mücadelesini, Endülüs müslümanları, bundan yüzlerce sene önce İspanya’ya ve arkasındaki tabiî müttefiki hıristiyan Avrupa’ya karşı vermişler ve maalesef, sonunda mağlup düşüp, bir kısmı vatanlarını, bir kısmı ise kimliklerini kaybetmişlerdir.

 
 

Binaenaleyh, bugün, gözlerini Kıbrıs, İstanbul, Ağrı Dağı üzerine dikmiş komşularla çevrili bulunan ve Endülüslülerinkine benzer bir mücadeleyi birden fazla yerde ve çok kesif bir biçimde sürdürmek durumunda olan bizlerin, Endülüs’ün sonunu hazırlayan gelişmeleri iyi bilmemiz ve iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. 

(Prof. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları, cilt I, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları)

______________________________________________
Salih bin Şerif‘in, tercümesi Üstâd Sezai Karakoç tarafından yapılan Endülüs’e Ağıt şiirine ulaşmak için tıklayınız:

Les robes de mariée  désignent souvent les robes courtes et mignonnes. Vous aurez totalement la mobilité pour danser ou vous déplacer. Vous aurez deux points à bien mémoriser : assurez-vous que la robe va bien la couleur de la peau, et que les accessoires choisis et le maquillage complètent votre image charmant.

Paylaş!