Geçtiğimiz mayıs ayında BURA Selanik-Batı Trakya Gezisine katılan öğrenci arkadaşlarımızdan Yasin Bozkuş ve Hilal Demircan duygu, düşünce ve gözlemlerini bizlerle paylaştılar.

M. Yasin Bozkuş (Politika 2011 Giriş) ;

‘’Akşam saatlerinde, bir zamanların payitahtından kalkan otobüsümüz gecenin ilerleyen saatlerinde İpsala’dan geçerek kuşluk vakti payitahtın kardeşlerinden Selanik’e vardı.
İskeçe’den geçerken bizimle buluşan Batı Trakya Türk’ü #Erkan’ın rehberliğinde  gezimiz başlamıştı.
Şehrin üstüne çökmüş kasvetli hava ile selamladı Selanik bizleri. Ekonomik krizin etkisiyle sokaklar sakindi. Osmanlı’nın en büyük şehirlerinden Selanik, en çok imaretin, en çok caminin yapıldığı şehirlerden Selanik hüzünlüydü. Nasıl hüzünlü olmasın ki? İslam’la müşerref olmuş bir belde İslam’a hasret bırakılmış konumda. Tıpkı Selanik gibi bir liman şehri olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın memleketi Kavala da benzer konumda… Aktif olarak ibadete açık tek bir cami dahi bulunmuyor bu güzel şehirlerde. En kötüsü de sizden, size ait bir şey olduğunu hissetmenize rağmen aslını görememek sanırım. İstanbul’da, Bursa’da, Edirne’de gördüğünüz camilerin tepesinde haç olanı, minareleri ise ya yıkılmış ya da şerefeleri kesilip çan kulesi yapılmış bir şekilde sizi bekliyor. Kilise yapılan camilerden daha vahimi belki de kapısına zincir vurulmuş, çürümüş, etrafında otlar bitmiş atıl durumdaki camiler… Ağlamaktan göz pınarları kuruyanları andırıyor, camilerin sudan kesilmiş çeşmeleri… Üzülmemek elde değil fakat karalar bağlayıp oturmak da çözüm değil. Sürekli buralar heeep bizimdi diye övünmek de çözüm değil. Bizim kardeşlerimiz orada, bizim eserlerimiz orada… Diplomatik, akademik her türlü girişimde bulunmak ve elimizden geleni yapmak durumundayız.

Hüznün ağır bastığı Selanik ve Kavala’nın ardından rehberimiz, güzel insan Erkan Bozoğlu’nun aktardığı anekdotlar eşliğinde rehberimizin memleketi İskeçe’ye doğru  yola çıktık. Nüfusun yarı yarıya Türk- Müslüman ve Rum olmak üzere ayrıldığını söylüyor Erkan ve ekliyor, Müslüman ve Hıristiyanların sorunsuz ve barış içinde yaşadığı ve tüm dünyaya örnek teşkil etmesi gereken bir şehirdir İskeçe diye…

Cami bulmuş olmanın verdiği huzurla rahatça alıyoruz abdestlerimizi. Aslında Selanik  ve Kavala’daki soydaşlarımız da çok bir şey istemiyor. Tıpkı İskeçe’de olduğu gibi Selanik’e de ibadet edebilecekleri, cuma namazı kılabilecekleri aktif birkaç cami talep ediyorlar sadece. Üstelik bu isteklerini son derece medeni yollarla ve barışçı gösterilerle dile getirmeye çalışarak başta Türkiye olmak üzere, dünyadaki diğer tüm azınlıklara da örnek teşkil ediyor. Her daim dilimizde olan Osmanlı hoşgörüsü tabirini düşünüyorum da Türkiye olarak bu tabire olan bağlılığımızı koruduğumuzu da belirtmeden geçmeyeyim. Ülkemizin her yerinde nerdeyse her türlü Hıristiyan mezhebinden insanın ibadet edebileceği aktif halde yüzlerce kilise bulmak mümkünken, aynı hoşgörünün farklı ülkelerdeki Müslüman kardeşlerimize gösterilmemesi üzüyor. Üstelik son dönemde Heybeliada Ruhban Okulu ve Van Akdamar kilisesi ile ilgili çalışmalar ve pozitif mesajlara rağmen mukabele görememek daha da üzücü…
İskeçe’de ufak bir şehir turunun ardından güzel insanların köyü Şahin’e doğru yola koyulduk. İkindi vakti Şahin köy’e ulaştık bizi karşılayan İlter hocanın anlatımıyla bu güzel köyün ve buradaki güzel insanların hikâyelerini daha yakından tanıma fırsatı yakaladık. Nitekim cami bahçesinde hoş bir sohbete dalmışken köyün afacanlarından Veysel’in su balonu saldırısına uğrama riskimiz doğunca akşam yemeğine kadar istirahata geçtik. Köyün ziyaretçisi ve misafiri çok olduğu için güzel bir misafirhane yapılmış, yaklaşık 10 kişilik. Fakat Şahin’deki insanlar misafir geldiğinde neden haber vermiyorsun sıra bizdeydi, bizde kalacaklardı diye İlter hocayla kavga edebilecek ölçüde misafirperver. Bu yüzden misafirhaneye gerek bile yok aslında. Bizimle beraber gelen evli ablalarımız abilerimiz rahat etsin diye anahtarları kendilerine teslim edip evi tamamen onlara bırakacak kadar misafirperverler maşallah. Yemek faslı ise anlatılmaz yaşanır diyeyim gerisini siz anlayın. Misafir ağırlamak nedir, nasıl yapılır sorularının cevaplarını uygulamalı görüp anlamak isteyenler Şahin köy’e bir gece de olsa misafir olmalı. Bu Razamanda da inşallah  her ramazan olduğu gibi iftara gidilecekmiş. Detaylar için BURA’nın sitesini aktif olarak takip etmek de fayda var. Batı Trakya gezilerinin vazgeçilmezi Saliha Demirer ablamız da olası gezileri ve iftarları bildirecektir.
Yemekte bizlere Şahin köyünün güzel insanlarıyla beraber, İskeçe’nin seçilmiş müftüsü Ahmet Mete ile beraber Yunan parlamentosunda Batı Trakyalı kardeşlerimizi temsil eden milletvekilimiz de katılıyor. Seçilmiş müftü diyorum çünkü şuan seçilmiş ve atanmış olmak üzere iki müftü ile karşı karşıyayız. Yunan hükümetince atanan müftünün kimlere hizmet edeceğini pekâlâ herkes anlayacaktır. Akşamında mahalle kahvesinde Frappelerimizi yudumlarken geldiğimizden beri bizleri bağrına basan kardeşlerimizle, ağabeylerimizle sohbet etme şansımız oluyor.  Önder Mecoğlu ve Hamdi Bekir abilerimizin anlattıklarıyla Batı Trakya’yı biraz daha anlıyor, iyi ki gelmişim diyorsunuz. Naçizane tavsiyem fırsatını bulanlar oradaki kardeşlerimizi ziyarete gitmeyi ihmal etmesinler, onların gözleri Anavatan’ın bir selamında dahi parlıyor.’’

Hilal Demircan (FLED 2011 Giriş) ;

‘’Mezun ve öğrencilerden oluşan ekibimizle Batı Trakya’ya turistik bir geziden ziyade sosyo-kültürel anlamda bilgi sahibi olma fırsatı elde ettiğimiz bir gezi gerçekleştirdik. Yapılan ön okumalar ve bu okumaların otobüste sunulmasıyla daha Batı Trakya topraklarına varmadan oralar hakkında bilgi sahibi olduk. Sonrasında bu bilgilerimizi yerinde görerek ve yaşayarak tasdik ettik. Selanik, Kavala, İskeçe ve Türk köyleri olan Şahin köy ve Ketenlik’i ziyaret edip Dönüş yolunda Gümülcine’ye uğradık.

11 Mayıs Perşembe akşamı Hisarüstü’nden Yunanistan’a doğru yola çıktık. İkram ve muhabbetle geçen yolculuğumuzun ardından sabaha karşı Selanik’te açtık gözümüzü. Yunanistan’a özgü(!) börekle kahvaltımızı yaptıktan sonra şehir turumuza başladık. İstanbul’dan daha önce Osmanlı topraklarına katılan Selanik bugün krizin de etkisiyle cansız ve eski bir şehirdi. Camiler ya müzeye çevrilmiş ya da kapılarına tamamen kilit vurulmuştu. Selanik’te gödüklerimizin yanında edindiğimiz bilgiler de can yakıyordu. Şehirde Musevi ve Hıristiyan mezarlıkları olmasına rağmen mMüslüman mezarlığına izin verilmediğini öğrendik. Cuma namazını eda etmek için Makedonya-Trakya Müslümanları Eğitim ve Kültür Derneği’nin misafiri olduk. Oradaki Müslüman azınlıklarla birlikte cuma namazı kılmak ve ardından güncel durum ve halleriyle ilgili sohbet etme fırsatı bulmak şehri ve bölgeyi daha iyi anlamamıza vesile oldu.

Otelde istirahatımızın ardından, Selanik kordonunu gezerek Beyaz Kule’ye ulaştık. Akşam vakti balıklarımızı yedikten sonra, şehrin sokaklarında gezinip otelimize döndük. Cumartesi sabahı Yedi Kule Zindanlarına tırmanıp şehrin eski bölgelerinde dolaştık ve Kavala’ya doğru yola çıktık. Kavala’nın girişinde ve çıkışında yer alan tabelalarla ilgili rehberimiz öncesinde bizi bilgilendirmişti. Kıbrıs Harekâtı’nda Kavala şehrinden çok fazla kayıp veren Yunanlılar şehrin giriş ve çıkışına Kıbrıs’ın Kuzey kesiminin kırmızıya boyandığı, İngilizce ve Yunanca olarak “Kıbrıs’ı unutma” anlamına gelen bir yazı yazan tabelalar yerleştirmişlerdi. Kavala’dan sonra İskeçe’yi de dolaşıp Türk köyü olan Şahin köy’e doğru yola çıktık. Akşamüstü Şahin köy’e vardığımızda köy halkı tarafından son derece sıcak bir şekilde karşılandık. Tüm köy oraya varmamızı bekliyor gibi balkonlarda ve sokaklardaydı. Şahin köy’ün misafir ağırlama konusunda özel bir değere sahip olduğunu öğrendik.

Köyde bulunan Karaca Ahmet ve Karaca Ayşe türbesi ile ilgili rivayetleri dinledik. Karaca Ahmet ve Karaca Ayşe adındaki iki kardeşin köyden köye dolaşıp, orada çalışıp nafakalarını ve yol paralarını çıkardıktan sonra başka bir köye geçtiği söylenmektedir. Şahin yakınlarında başka bir köye geldikleri ama bu köyün onlara hane ve iş vermediği ve köyden çıkarken Karaca Ahmet’in elindeki sopa ile yere çizdiği işaretle topraktan su çıktığı böylece köy halkının onların veli olduğunu anladığı rivayet ediliyor. Ne var ki ne yapsalar da kardeşleri köye döndüremiyorlar. Daha sonra Şahin’e uğrayan Karaca Ahmet ve Karaca Ayşe burada ilgiyle misafir ediliyor, burada çalışmaya başlıyorlar. Onlarla birlikte köye de bereket geliyor. Bir gün iki kardeş habersizce sadece birer çift eşyalarını bırakarak köyden gidiyorlar. Onların bu bereketleriyle veli olduklarını anlayan halk Karaca Ahmet ve Karaca Ayşe türbelerini yapıyor. Ve böylece Şahin köy için misafir ağırlamak yarışılacak bir konu haline geliyor, öyle ki bizim gibi misafir edilecek kimseler geldiğinde köy halkı arasında tatlı bir yarış olduğunu öğreniyoruz.

Akşam yemeğimizi yedikten, köy kahvesinde ve manzaralı tepede kahvelerimizi içtikten sonra misafiri olacağımız ailelerin evlerine dağıldık. Ertesi sabah köy kahvesinde yaptığımız kahvaltının ardından Ketenlik köyüne doğru her yıl yapılan hatim törenine iştirak etmek için yola çıktık. Batı Trakya’da İlkokulu bitiren çocuklar için o zaman kadar yapmış oldukları hatimler hatırına bu törenin yapıldığını öğrendik. Hatim töreninin ardından ailelerin dağıtmış olduğu etli pilavın yapıldığı yeri görmek üzere hanımlar olarak köyün tepesine tırmandık. Kütüphane ve müze gezimizin ardından bir ailenin misafiri olup pilavımızı orada yedik. Öğleden sonra Gümülcine’ye vardık. Gümülcine Türk Gençler Birliği’ni ziyaret ettik. Burada dernek üyeleri ve Gümülcine Başkonsolosu ile görüştük. Akşama doğru Yunanistan’a veda edip Türkiye’ye geri döndük.

Her şey bittiğinde elimizde bölge halkıyla yaptığımız tadı damağımızda kalmış sohbetler, eğlenceli bir otobüs yolculuğu, yeni arkadaşlıklar ve bir daha ne zaman geleceğiz soruları kalmıştı.’’

Paylaş!