Kudüs gezimize katılan öğrenci arkadaşlarımızdan Nagehan Elif Akyağ’ın, son günlerdeki gelişmeler kapsamında Kudüs’e ve geziye dair izlenim ve düşüncelerini aktarma amacıyla kaleme aldığı yazıyı siz kıymetli takipçilerimizle paylaşıyoruz. 


Kudüs, Kur’an-ı Kerim’de çevresinin mübarek kılındığı belirtilen Mescid-i Aksa’nın bulunduğu kutlu şehir… Her metrekaresinde büyük bir maziyi yorulmadan taşıyan peygamberlerin şehri… Kendisini ziyaret edenlere sunduğu manevi ikramla en güzel şekilde ağırlayan Kudüs, yine dünya siyasetinin gündeminde üst sıralarda. 100 yıldır mahzun olan şehir, yeniden feraha kavuşacağı günlerin özlemiyle gidenleri kucaklıyor. Kudüs uzun ve stratejik bir plan sonucu, din kisvesi altında kolonyal mantıkla kurulan bir devletin ‘’ebedi başkenti’’ olma kalıbına sığamayacak kadar büyüktür. Bu mübarek mekana imkan ölçüsünde ziyaretler yapmak, hatırımızda canlı tutmak ve her daim huzurunu tanzim etmek için çalışmak hepimizin görevidir, Kudüs bizimdir.

Geçtiğimiz Ekim ayının son günlerinde bu kutlu şehirde bulunmak nasip oldu elhamdülillah. BURA’nın düzenlediği Kudüs gezisine dahil olmak sadece buraya ziyarete vesile olmuyor, bir de bunu gezi boyunca engin birikiminden istifade edebildiğimiz Taha Kılınç rehberliğinde gerçekleştirme fırsatı sunuyordu. Gezi aslında benim için 26 Ekim’de yola çıktığımız zaman değil iki hafta öncesinde başlamıştı. Geziyle ilgili irtibat grubunun kurulması ile başlayan yoğun teşriki mesaimiz, Ayşe Nezihe Kılınç ablanın önderliğinde bereketli istişareler ve hazırlıklar yapma imkanı sağlıyordu. Neler yaşayacağımız konusunda tecrübeli birinden bir şeyler duydukça gezimizin taşıdığı mana gönlümüzde yükseliyordu. Program içeriğimiz ve yanımıza neler almamız gerektiği gibi detayların yanında Filistin hakkında yapılan sürekli bilgilendirmeler zihinsel olarak daha farklı hazırlanmamızı da sağladı. Gidecek olanlara da fazlasıyla ön bilgi elde ederek gitmelerini şiddetle tavsiye ediyorum.

Kudüs’e dair aldığımız tavsiyelerden biri olan ‘eli boş gitmemek’ adına biz de bir grup arkadaş çocukları kendimize hedef seçerek bir Eminönü çıkarması yaptık. Gezi dönüşü gireceğimiz sınavlara yapacağımız ödevlere kendimizi kaptırmışken arkadaşlarımın Eminönü’nden getirdiği oyuncak çorap ve şekerlemeleri valize yerleştirdiğim an o diyarlara yolculuğum başlamış oldu. İnsanlarla muhabbet kurmak, çocuklarla hediyeleşmek, dertlerini dinlemek, yalnız olmadıklarını hissettirmek Kudüs ziyaretini bambaşka kılan diğer etmenler oluyor.


İlk gün Yafa, Eriha ve Ürdün sınırında ziyaretlerimizi yaptıktan sonra otelimize yerleştik. Saat 17:00’da Taha Kılınç ile buluşup ilk kez Aksa’ya gidecektik fakat rehberimizi dakikliğine henüz alışamamış ve 17:05’te aşağıya inebilenler olarak Aksa’nın yolunu kendimiz bulmamız gerekti, iyi ki de öyle olmuş. Sora sora, hatta bazen sormadan yolu tarif edenler bile oldu, kaybola kaybola Aksa’ya vardık. Bir süre birlikte geldiğimiz arkadaşlardan kimsenin konuşamadığını hatırlıyorum. Derin sessizliğimiz içinde sadece yürüyor ve etrafa bakabiliyorduk. Bütün akşamı Aksa’da geçirdikten sonra otelimize ayaklarımız geri gider vaziyette vardık. Otele varınca hem bir daha gecikmemek hem de kimseyi bekletmemek için kol saatimi 5 dakika ileri aldım. Ama aslında bizim için gece yeni başlıyordu, Eminönü çıkarmamızla yanımıza aldığımız hediyeleri paketleyecektik daha… Ondan fazla kişi doğal akışında bir görev dağılımı ile işe koyulduk. Bir tarafta grubumuzla irtibata geçen bir yetimhane için kırtasiye malzemeleri paketleniyor diğer tarafta hediyelik oyuncaklar paketleniyor başka bir yerde oyuncaklar tasnif ediliyordu. İşimiz bittiğinde yüzlerce paket bizi selamlıyordu.

Ertesi gün Cuma günüydü  ve bir kısmımız ilk defa cuma namazı kılacaktı. Tüm gün Eski Şehir’de ve Aksa’nın avlusunda ziyaretlerimizi gerçekleştirdik. Benim için en unutulmaz gün galiba Cuma günüydü. Kudüs bayram yerine dönüyor ve cumanın bereketi tüm olumsuzluklara rağmen yüzlere vuruyordu. Şimdi dünyanın her yerinden insanlar Cuma sonrası Kudüs için toplanınca aklım oradaki cumaya gidiyor.

Cumartesi günü El-Halil günüydü. Bizi neyin beklediğini, neden Filistinlilerin Aksa’nın El-Halil gibi olmasından endişe duyduğunu görmeden anlamamız neredeyse imkansızmış. Filistinliler, İsrailliler için önemli dört mekandan biri olan El-Halil’de yaşanılanlar Aksa’da da yaşanmasın diye tüm gayretlerini ortaya koyuyorlar. Kontrol noktaları, sıkı güvenlik önlemleri ve daha sükuneti ziyadesiyle bozacak her şey hayatı zindan etmek üzere kurulmuş. Denetimler, insanların durumu, geçmişte yaşananlar pek çoğumuzu derinden etkiledi ama beni en çok caminin ikiye bölünüp yarısının sinagog yapılması etkiledi, bunda ziyaretimizin Şabat günlerine denk gelmesinin ve Yahudilerin ibadetlerinin aslında caminin içinde yapılmasının da etkisi büyük.


Tüm bu yoğun duygular yaşadığımız günlerde gezimizin en küçük iki üyesinin, mezun bir ablamızın kızlarının, ağzımızın tadı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Öyle ki döndüğümüzde minik Eslem’in bize söylediği şarkının sözleri ağzımızda dolaşıyor unuttuğumuz yerleri de hatırlamaya çalışıyorduk. Keza gezerken de minik Benan’ın büyüdüğünde bu toprakları özgür görmesi için bol bol dua ettik. Sık sık mezun-öğrenci buluşmalarına katılan biri olarak bizimle aynı yollardan geçmiş abi-ablalarımızla birlikte seyahat etmek samimiyet ve aktarım açısından gerçekten çok başkaymış diyebilirim. Yol arkadaşlarının böylesine güzel olmasının ötesinde ise gidilen yer ve maksat gezinin ana unsurlarını oluşturuyor. Daha nice gezilere, nice refiklerle, nice kuşaklara, daha hür bir Kudüs’e, daha gür ses ile bizimdir diyebileceğimiz Kudüs’e inşallah…

Nagehan Elif Akyağ (PDR 2013)

Paylaş!